Mantık – Ferruh Özpilavcı

Ders Notları

30.09 – Mantık Giriş

Mantık, herhangi bir konu hakkında düşünmenin doğru ve tutarlı şeklidir. Kavramlar (tasavvurat) ve yargılar (tasdikat) üzerine kuruludur. Mantık ilmi islam ile başlamamıştır. Fakat islam alimleri çok sahip çıkmışlardır. St. Thomas mesela kendisine Gazali örnek almış hristiyan kelamcıdır. Latince devasa eserler yazmıştır, ve ibn Sina’a 1200 tane atıf yapmıştır. Ibn Sina 1030’da ölmüştür, en büyük bilim adamı, mantıkçımızdır. Öldükten 30 yıl sonra eserleri latinceye çevrilmiştir. Tıb kitabı 1600’e kadar ders kitabı olarak okutulmuştur. Ibn Rüşd’ün eserlerinin hepsi latinceye çevrilmiştir. Modern oryantalistler bile “bırakın Batı medeniyetini, hristiyanlığı anlamak için biz ibn Sina’yı bilmeye muhtacız” der.

Felsefe dediğimizde eskiden ulum-u akliye anlaşılır. Yani dini ilimlerin dışındaki tüm ilimler felsefe çatısındadır. Hepsi filozoftur. Filozof hikmet seven demektir. Felsefe içinde:

  1. Mantıkiyyat
  2. Tabiyyat- fizik, psikoloji, sosyoloji, tıp…
  3. Riyaziyyat- matematik, aritmetik, geometri, astronomi, musiki (sesler arasındaki oranlara dayanır)…
  4. Metafizik – klasik ilahiyyat

Dini ilimler dışında tüm ilimleri kapsar ve hepsinin atasıdır. Ilahiyyat ise dini ilimler değil. Metafizik ontoloji (varlık bilim), kozmoloji (evrenin yaratılışı), uluhhiyyet (tanrı bilim) den oluşur. Eskiden tüm ilimler beraberdi. Psikoloji Freud ile birlikte ayrıldı. Sosyloji, antrolopoloji hep sonra çıkmıştır. –loji mantık demektir. Ilimleri mantık ile ilişkilendirir.

Günümüzde felsefe üzerinde son olarak hermeneutics düşünüldü, yorum bilim. Şu anda post-modern felsefesinde dil felsefesi tartışılır. Veya zihin felsefesi. Mesela bilinç. Bilinci hala açıklayamaz bilim. Onun için felsefesini yapıyor.

Metafizik tüm ilimlerin temelleri üzerinde tartışılır. Mantığın da metafiziği yapılabilir. Herşeyin yapılabilir. Metafizik sadece semavi alemler demek değil.

Mantık kelimesi nutuk kelimesinden gelmişdir. Nutuk konuşmak demektir. Eskiden mantık arapça dil bilgisi anlamında da kullanılırdı. Sonra sarf-nahiv kelimeleri ile değişti. Ilk defa mantık logic anlamında 9.yy da kullanıldı. Nutuk kelimesinin 3 anlamı var ki mantık da bu anlamları içerir: Konuşmak, düşünmek, akıl. Müşterek manalardır bunlar. Zaten insana hayvan-ı natık denmesinin sebebi budur. Sadece konuşan hayvan değil, konuşan, düşünen akıllı hayvan demek anlamındadır.

07.09 – Olmayan bir var…

14.09 – Mantığın temel ilkeleri

Mantık külliyatı. Yunancası il Organon. Sırası önemlidir, kitaptaki sıra doğru değildir:

  1. İsaguci – medhal
  2. Kategoriler – mekulat
  3. Önermeler – ibare
  4. I.Analitikler – kıyas
  5. II.Analitikler – Burhan
  6. Topika – cedel
  7. Sofistik delillerin çürütülmesi – safsata
  8. Retorika – hatabe
  9. Poetika – şiir

Klasik dünyada her ilim için şöyle bir durum var: her ilmin bir mevzusu, mesaili, metalibi, mebadisi, makasıdı vardır. Mevzu (konu) türkçede anlamıyla konu değildir, ele aldığı meselelerdir. Mesela mantık ilminde önermelerden bahseder, kıyastan bahseder… klasik ilim tasniflerinde meselelerini tespit etmiştir. Bizim anladığımız konular mesail ve metalib dir. Aslolan bir ilmin ortaya çıkışının ana nedenidir. Diyelim ki yeni bir ilim çıktı, o çıkan ilmin muhakkak bir konusu olması lazım. Yada herhangi bir konunun cihetini ele alıyor. Mesela insanı, sağlık konusu açısından tıp ilmi inceler. Insanın salt hareketleri, davranışları bakımından psikoloji inceler. Iyi yada kötü değer yargısı bağlamında davranışları incelersen ahlak olur. Toplum içerisinde incelersen sosyoloji olur. Aynı mevzu farklı cihetlerden farklı ilimlerin mevzusu olabilir. Bu bakımından bir ilmin ortaya çıkışı, çünkü bazı ilimlerin çıkışı çok sonraları olmuştur, mesela genetik ile alakalı müstakil bir ilmin çıkması, hala devam etmektedir.

Mesail, Metalib istemek anlamındadır, sorumsal. Bir ilmin en önemli unsuru mevZusudur. O ilmi diğer ilimlerden ayıran mevzusu vardır, olması lazımdır. Bu mevzuya yönelttiğimiz tarih boyunca sorular yığınla  devam eder, günümüzdeki anlamıyla konularını oluşturur, yani mesail ve metalibini oluşturur. Hadis ilmi yeni yeni problemler ve sorunlarla karşılaşır. O ilmin mesaili olur. En geniş kısmı budur. Burada ise sadece tek bir konuya has olabilir, yada ortak bir konunun cihetleri farklılaşır. Fizyonomi, anatomi vs. Mesela fıkıh ilmi ile fıkıh usüli ilmi. Ikisininde ayrı ilimler olmasının sebebi mevzularının farklı olmasıdır. Şemsiyye risalesinde fıkıh ilminin konusu ef’ali ibad olarak açıklanır. Ama efali ibad psikloloji değil. Helal ve haram olması açısından incelenir. Fıkıh usulü ilminin konusu ise kendisinden şer’i hükümler istinbat edilmesi bakımından sem’i deliller. Cihet olmadan ilim olmaz, ibn sina der bunu.  Dolayısılyla konuları vaz ettiğinizde o ilimi müstakil bir ilim olarak vaz edebilirsiniz. Bunu mantık ilmine uygularsanız, mantık ilminin konusu, bütün ilimlerde kullanılan en temel yapıyla ilgili. Mantık ilminin konusu insanın bilme, akletme fiilidir. Mantık ilmini ortya çıkaran en temel konu onun bilme ve akletme eğilimidir. Keyfiyeti cihetiyledir. Insanın bildilklerinden bilmedikleirine doğru gidişi. Insan bilgisi sonuçta kümülatif bir yapıya sahip. Insanlık bildiklerinden hareketle onlarla işlemler yaparak sürekli o verileri kullanarak, kontrol ederek tümevarım-tümdengelim bir şekilde yeni yeni bilgilere ulaşıyor. Yeni yeni olgularla karşılaşıyor. Bunlarla alakalı yeni bilgiler elde ediyor. Bu bilgileri elde ettikçe daha yeni şeyler üretiyor, böyle devam ediyor. Bu bilme ve akletme eylemi de; düşünme demedik çünkü denizi düşünüyorum tarzında bir düşünme değil, ciheti ve yönü bildiklerimizden bilmediklerimize doğru olan bir düşünce. Yani verilerden akli çıkarımlar yapma bakımından bilme ve akletme fiili diyebiliriz. Mantık ilminin konusu bu. Bilmenin ilmi. Insan bilen bir varlık, öğrenen bir varlık. Çeşitli yollarla okuyarak, araştırarak, gözlem yaparak gidebildiği yere kadar. Gidemiyorsa kıyas yapar. Bazen duyu verisi yetmez, dinsel eyleme başvurur. İnsan aklının akletme ve bilme kurallarını belirlemenin asıl konusu bu olduğu ilim mantık ilmidir. Dolayısıyla bütün ilimler için geçerli bir ilimdir, klasik dünyada da hangi ilimde olursa olsun başlangıç olarak okutulmuştur. İnsan nasıl akletme süreci işliyor, nasıl hüküm çıkartıyor, nasıl kavramlar oluşturuyor gibi tüm sorular mantık ilminin metalibini ve mesailini oluşturuyor. Gün gelir bazı ilimlerin mevzusu değişebilir. Yeni buluş olur, başka bir yönden mesele ağırlık kazanır. Fakat sürekli ilmi oluşturan temel konulara sorular yöneltiriz, bilinmeyenleri azaltmaya çalışırız. Yine her ilmin mebadisi vardır. Mebadi başlagıç anlamında ilke ve prensip demektir. Hem başlangıç, ilk noktadır, hemde dayanak noktasıdır. Her ilmin dayanmış olduğu birkaç dayanağı vardır. Bunu kendisi ispatlamak zorunda değildir. Mesela hadisçi yeri geldiği zaman fizik ilmi içerisinde bir veriyi kullanabilir. Burhaniye olan (bilimsel olarak ispatlamnış) veriyi ispat gereği duymadan kullanabilir. Bir ilke olarak alır. Ilke transferi.

işte ilimlerin ilmi olan mantık 3+1 temel ilkeye dayanıyor. İnsan aklının itiraz edemeyeceği en temel ilkeler olmak zorundadır. 1. Özdeşlik ilkesi, 2. Çelişmezlik ilkesi, 3. Üçüncü halin imkansızlığı 4. Nedensellik. Düşünen akleden insan hangi çağda olursa olsun bu ilkelere dayanır. Nedensellik tartışılmış ondan dolayı 3+1 diyoruz. Teolojik tartışmalara konu olmuştur. Özdeşlik ifadesi A- A ise; A olmayan değildir. Çelişmezlik ise A ya A’dır, ya A olmayandır, yada A değildir. Nihayetinde bunlar çok basit şeylerdir, ama tüm ilimlerin temelidir. Bilgisayarlarda da 0/1 mantığına dayanır, yani akım ya vardır yada yoktur. Ama çok kompleks programlar yapılmıştır. Zihminizi bu ilkeler kontrol eder. Çoğu zaman bu ilkeleri ihlal ederiz, ama farketmeyiz. A-A dır, kalem kalemdir. Bu kolay, ama kavramlarda ve değerlerde koruyamıyorsunuz. Kavramlar tam dilimizle örtüşmeye biliyor, veya birden fazla anlam oluyor. Işte doğru bir akıl yürütmek için özdeşlik çok önemlidir. Iki farklı kelimeleri aynı diye alıp özdeşlemişseniz ihlal edersiniz. Siz o kelimeyi A olarak algılarsınız ama farklılaşmıştır. Soyut kavramlar böyle olabilir. Yazarlar eseri boyunca bile tutralılık koruyamayabilir. Tutarlı konuşmak için çelişmezlik ilkesine bağlanmamamız gerekir. Eğer biz birşeyi belirlemişsek, A A ise aynı zamanda, aynı şartlar altında, aynı yönde A A olmayan olamaz. Birşey ya beyazdır, ya beyaz değildir. Beyaz ise beyaz olmayan bir renk olamaz. Sarı olamaz. A nın dışındaki başka birşey olamaz. “Hocam A A ise A olmayan değildir yanlış olmuyor mu? A A ise, A A olmayan değildir olması gerekir. Çünkü öbür türlü A yoktur anlamı çıkar” evet. Uzun olmasın diye böyle de yazılabilir, yanlış olmaz. Maddi anlamda birşey hem beyaz hem siyah olamaz. Fakat manevi anlamda, zihinsel olarak ikilemler oluşur. Maddiyatta birşey ya doğrudur, ya yanlıştır. Arada birşey olamaz. Ama olarak birşey yanlış veya doğrudan başka birşey olamaz. Çelişmezilk budur. Birşey ya A’dır, yada A olmayandır. Bunun dışında üçüncü bir hal yoktur. bir cümle ya olumludur, ya olumsuzdur. Bunun dışında başka birşey yoktur. sağlıklı düşünen insan aklı için en temel yapılar bunlardır. Tabi bunlar daha sonra çok kompleks yapılar oluşturmaktadır. Daha ileride göreceksiniz; mesela gazali der ki ben odada bu kalemi bırakıp çıktıktan sonra geri döndüğümde onu bir çocuk olarak bulabilirim. Aynen böyle geçer. Kalemin kalem olarak kalacağının hiçbir akli garantisi yoktur der. Metafizik bir akıl yürütür. Nedensellik de odur. Eşyanın bir doğası vardır. Elma elma doğasındadır. Ama eşyada sürekli bir yaratma vardır. Siz onun yine aynı doğada bulacağınızı bilemezsiniz. Bir zorunluluk yoktur. Allah (c.c) (c.c)’a bağlar, nedensellik tanrıyı zorlamaz der. Madde hala devam ediyorsa tanrı bizi yarattı bıraktı olamaz. Deist bir inanç bizde yoktur diyor. Mekanizmanın devamının da bir kaynağı ve nedeni olması lazım, ve o neden tanrıdır der. Yani kalemin kalem kalması tanrıdan dolayıdır der. David Hume’un nedensellik eleştirileri vardır. Fakat sağlıklı bir akıl hem ontolojik olarak hemde epistemolojik olarak nedenselliği inkar etmez.Nedensellik olmasa kaos olur. Hiçbir çıkarım yargıda bulunamazsınız. Yargıda bulunuyorsak orada nedensellik vardır. Şimdi biz düşünürken dahi kavramlardan bağımsız olamıyorsunuz. Insan zihninin derdi aslında anlamlardır, ama insan zihni bunlardan çok zor kurtulabilir. Lafızlardan kaynaklanan problemler vardır. Ondan dolayı mantığı sembolize etmişlerdir. Dinlerden kaynaklanan sıkıntılar vardır. Arapçada –dır eki yoktur mesela. Onun için tüm klasik mantık kitapları delalet bahisleriyle başlar. Lafzı anlama delaleti.

  1. Sözlü delalet
  2. akli
  3. tabi
  4. vazi
  5. Sözsüz delalet
  6. akli
  7. tabi
  8. vazi

Sözlü akli delalet; mesela biri konuşuyor, ama konuşanın babanız olduğunu farkediyorsunuz, bu benim babam diye aklediyorsunuz. Halbuki konuştukları farklı. Tabi; mesela odanın içerisinde ah vah diye ses çıkaran bir insan var, onun bir yerinin acıdığını çıkartıyorsunuz. Buna delalet ediyor. Vazi; birşeye uzlaşmacı olarak ne diyelim, mesela kalem diyelim denir ve toplum vaz eder, o kelime ona delalet eder. Vazi uzlaşımsal deme. Mantığın ilgilendiği sözlü vazi delalettir. Sözsüz akli; mesela hasmınızı gördünüz, öfkelendiniz, yüzünüz kıp kırmızı oldu. O görüntü o sözsüz şey bir şeye delalet ediyor. Bunu anlar. Tabi; uzaktan duman gördünüz, orada ateş olduğunu çıkardınız. Vazi; mesela çocuğun oldu, buna ne diyelim, ahmet, tamam ahmet oldu bitti bu ahmet =) toplumsal uzlaşı. Mesela kırmızıda duurcaz demişler. Ses yok, ama uzlaşımsal bir delalet var. onu görünce duruyosun. Bunlar toplumlara göre değişebilir. En temel tasnif budur. Anlam dünyamızı sınırlandırmış oluyoruz. Mantık iki kısımdır, tasavvur  ve tasdik. Her tasdikte tasavvur vardır ama tasavvur tasdikten bağımsızdır. Kalem dediğiniz zaman doğru veya yanlış olamaz. Ama kalem beyazdır derseniz tasavvur da içerir tasdikte. Dopru veya yanılş olabilir. Farabi mantığın mekasid ve faydasından bahseder. 1. Öğrenirken 2.Öğretirken 3.Araştırırken. ibn sina’ya göre mantık tarifi: mantığın amacı riayet ettiğinde kişiyi düşüncesinde hatadan koruyacak bir sistematik aracın insan nezdinde oluşmasıdır . Fikirden kastı bildiklerinden bilmediklerine doğru gidiş ameliyesidir. Kavramın doğru yada yanlış olması durumu yok. Tam tanımı yapılması var. Fakat tam veya nakıs tanımı olabilir. Dolayısıyla tasavvur anlamlarında nakıs denir. Bu tanımı değil tasviridir denir. Yargıda ise doğru yada yanlış deme hakkın doğar. Tassavur dediğimiz zihnimizin en temel yapıtaşları düşüncemizin en temel yapıları. Türkçede kavram diyoruz. Birşeyi kuşatmak. Ne olduğunu öğrenmek istediğimiz şey (mahiyet) dir. Ma hiye diye eşyaya soru sorduğumuzda aldığımız cevap kavramdır.

21.10 – Tasavvurat

Bizim zihnimizin en önemli eylemlerinden biri tasavvur oluşturmak, diğeri tasdik yani yargı vermek. Kavramlar oluştururuz zihnimizde, kavramlarla düşünürüz. Zihnimizde düşüncemizin en temel taşları kavramlardır, anlamlardır. Kavramlarımız henüz doğru yada yanlış olma durumunda değildir, tasavvur halindeyken. Ama hava, adalet, insan dediğimiz zaman bunlar kavramdır. Bunları öğrendiğimizde zihnimizde oluşur. Ama henüz bir hüküm ilişmemişdir. Hava güzeldir dediğimiz zaman, hüküm verdiğimiz zaman doğru yada yanlış olabilme durumuna gelir. Kavramlarımız için doğruluk söz konusu değilken hükümlerimiz için doğru yada yanlış olabilme imkanı taşıması söz konusudur . Dolayısıyla yargı bir üst seviye oluyor, yagı içerisinde tasavvurur da bulunduruyor. Tasavvur olmadan bir hüküm vermemiz mümkün değil. Hüküm ve yargı tasavvurlara dayanıyor fakat yargı tamamen farklı bir zihinsel süreç oluyor.

Türkçe’de tasavvur’a kavram diyoruz, tasdik’e yargı diyoruz. Türkçede kavramak fiilinden geliyor. Zihnimiz akleden, bildiklerinden bilmediklerine doğru gitmek isteyen, düşünen bir varlık. O nedir? Diye dosrmak ister. Bilmek istemesek kavramlardan söz etmemize gerek kalmazdı. O nedir sorusuna ma hiye diyoruz yani mahiyet. Biz en temelde nedir? sorusuna cevap arıyoruz. Ağaç nedir? onu diğerlerinden ayıran en temel özellik nedir? O nedir sorusuna bulduğumuz cevapla kavramlar oluşturuyoruz, tanımını yapmaya çalışıyoruz. Zihnimizde bir suret oluştururuz. Dolayısıyla bizim bilgimizin  çoğunluğu 80% kaynağı dış dünyadan aldığımız dellillerle soyutlayarak elde ettiğimiz kavramlardan oluşuyor. Belli bir kısmı ise dış dünyada yok ama dış dünya ile örtüşen kavramlar- matemaiksel, geometrik kavramlar gibi. Dış dünyada yoktur ama dış düünyaya uydururuz. Bir kısmı ise nereden geldiği felsefi olarak tartışılan, dış dünya ile hiçbir alakası olmayan bazı kavramlardır. Ama büyük bir çoğunluğu 5 duyudan elde ettiğimiz yada başkaların elde edip kavramsallaştırdığı eserleri okuyarak öğrendiğimiz kavramlardır.

İnsan zihni, böyle düşündüğünüzde, dış dünyadan insan zihnine gelen veriler 5 duyu kanalıyla akleden insana gelimektedir. İlk aşamada 2 boyutlu cüz’i suretler şeklinde insan zihnine alınır. Daha sonra daha üst bir seviyede anlamlar yada kavramlar şeklinde soyutlanır, tümel kavramlara ulaşılır. Buna ameliyeye tecrid diyoruz. İlk başta 5 duyu algımızla aldığımız bilgiler gelmektedir. En sağlam duyumuz dokunmadır. İnsanı en çok tatmin eden ise gözdür. Gözün yanılma ihtimali fazladır. Akıl olmasa, sadece duyular olsa, göz yüzünden birsürü yanlış yargılara varırsınız. Akıl orada işlem yapıyor, o suretleri soyutluyor. Biz sürekli ağaca bakmıyoruz, ağacı soyutluyoruz. Buna müteaide diyoruz. Rüyamızda veya normal zamanlarda bu suretlerle işlemler yapabiliriz. Ama onun ötesinde at dediğimiz zaman, en üst seviyeye geldiğimiz zaman soyutladığımız zaman, bu herhangi bir atın hayalı değildir. Tamamen bir kavramdır. Tüm atları kapsayan tümel bir kavramdır. Tümel’in tanımı: kavramın bizatihi anlamıdır. Başka harici birşey değil. O anlamda iştiraki engellemiyorsa tümeldir. Engelliyorsa tümel değildir, külli değildir, cüz’i dir, tekildir. Mesela Ahmet dediğimiz zaman onun delalet etmiş olduğu birşey var, bunun başka bir alana iştirak etme imkanı yok. Onun dışında herhangi birşeye delalet etmiyor, tekil. Ama insan dediğimiz zaman adalet dediğimiz zaman çeşitli mevcudattan çeşitli bireyle bu anlamdan pay alabilirler. Işte soyut tümel kavramlarımız kavramsallaştırdığımız anlamlar zihnimizde, herhangi varlıktan soyutladığımız ve tahayyül ettiğimiz, ortak olarak birşekilde “efradını cami, ağyarını mani”dir. Zaten kavramların zihnimizde oluşması bir nevi varlık kazanma gibi birşeydir. Temel kavramlar bütün insanların zihninde vardır. Daha detay kalanları siz öğrendikçe bir nevi varlık kazanırsınız. Çünkü şu ana kadar bilmediğiniz detay kavram öğrendiğiniz zaman yeni bir varlık alanı açmış oluyorsunuz, tahdit yapmış oluyorsunuz. Tahdit dediğimiz şey sınır çekmek demek. Sınır çekerek bir birim tespit ettiğin zaman o artık farklı birşeydir. Akıl dediniz, onun bir anlamı var, zihin dediniz, onun bir anlamı var. Farklı anlamları var. ikisinin ortak noktası var ama aralarında nüans vardır. Kavramsallaştırmaların hepsine bir ihtiyaç vardır, daha üst düşünsel faaliyet içerisinde biz yeni yeni kavramlar oluştururuz. Dolayısıyla dış dünyadan soyutluyarak elde etmiş olduğumuz, zihnimizde çocukluktan itibaren oluşan kavramlara biz kavramlar diyebiliriz.

Özel isimler hariç, harfi cerler hariç tüm kelimeler aslında kavramlarımızdır. Çünkü çokluğun iştirak edebileceği her tümel şey bizim için kavramı oluşturur. Bütün kelimeler hemen hemen hepsi kavramdır. Marmara Üniversitesi dediğiniz zaman kavram olmaz, ama üniversite dediğinizde kavram olmaz. Üniversite şablonu içerisine pekçok şablon girebilir, şimdi ve geçmişte. Müşarun ileyh, edatların dışındaki her kelime kavramdır denebilir. Mantığın konusu kelime değildir, kelime ve dilbilgisi değildir. Sadece anlam olması bakımından bunlarla ilgilenir. Mesela bir anlam vardır, bu anlama birçok kelimeyle delalet edebiliriz. Yani kelime kavramdır demek bu durumda yanlış olur. Kavram, anlam farklıdır. Lafızlar ve kelimeler o anlamı ifade etmek için mecburen zihnimize arız olan biçimlerdir. Yada bir lafız vardır, zihinde farklı farklı anlamlar vardır. Konteksten çıkarabilirsiniz. Ama daha detaylı bir kavram bulursanız, daha farklı olur. Mesela araplarda devenin 100’e yakın ismi vardır. Kelime oluştuğu zaman onun delalet ettiği bir anlam oluyor. Demek lafız ve anlam arasında tekil bir ilişki olmayabilir.

Dış dünyamdan duyu algımıza giderkenki ilişki zorunlu bir ilişkidir. Tüm insanlar baktığı zaman sağlıklı bir zihinse aynı soyutlama, zihni işlemlerle aynı anlamlara ulaşır. Fakat bu anlamları ifade ederken irade ve uzlaşı devreye girdiği için lafızlar devreye girer. Herkes aynı anlamı farklı lafızlarla ifade edebilir. Fakat ağaç’ın kendisinde “beni ağaç diye telaffuz edin” diye bir zorlama, nedensellik yok. Ama görüntü aynı, soyutlama da aynı. Fakat ifade değişebilir. Dolayısıyla bizim zihnimizdeki bu anlamı dışarı ifade etmemiz bakımından “mana” adını alır. Sizin zihninizde bazı kavramlar var, siz bunu ifade edeceksiniz, ve sizin açınızdan bu mana olur. Muhatap açısından “mefhum” olur. Bunlar arasında böyle ince bir nüans vardır. Dolayısıyla mana ile mefhum ne kadar örtüşürse o kadar rahat iletişim olmuş olur. Anlam-kavram-mana-mefhum birbirine yakın ifadeler. Farkları vurguluyoruz.

Mahiye sorusunun cevabında oluşan şeylerdir, kavramlar. Elime bir gül olsaydı, bu nedir deseydim, gül derdik. Daha genel olsa çiçek derseniz, sonra canlı dersiniz. Mesela Ahmet nedir dediğimizde insandır deriz. Peki insan nedir? Bilgilerimizin çoğunluğu dış dünyadaki cüz’i varlıklara, olgulara dayanır. Buradan hareketle kavramsallaştırmaya başlarız. Birbirine benzeyen varlıklar bir tür oluşturacak ki onlar hakkında ortak bir bilgi oluşacak. Türler ile alakalı bir hükmünüz olacak. Somu elde dokunduğumuz varlıklardan başlar bilgilerimiz, soyutlama, ve orada biter. Onun üstüne çıktığımızda mahihyet başlar. İnsan ne dediğimiz zaman Canlıdır, ama başka canlılar da var. Düşünen, konuşan, toplumsal, nefes alan, yürüyen, inanan varlıktır. Tabi öyle bir tanım koyacaksınız ki efradını cami ağyarını mani olacak. 7 milyar insan bu kavramın kaplamını oluşturur. Kaplam nicelikseldir.

Mantığın konusu sözlü uzlaşımsal delalettir. İnsan lafzının delalet etmiş olduğu çeşitli şeyler var. Ama tüm kavramlar için geçerli olan 2 sözlü vazi delalet türü var:

  1. Mutabakat delaleti – kaplam
  2. Tazammun delaleti – içlem

3.İltizam delaleti – çağrışım

Delalet türlerinden bahsederken diğer 5 türü devre dışı bıraktık. Yani duman çıktığı yede ateş olması, konuşan kişinin babamız olduğunu anlamamız vs. bunları çıkardık. Şimdi mesela yazı yazma aracına kalem diyoruz. O lafzı o manaya vaz etmiş oluyoruz. Sözlü vazi delalet budur. Kimisi kalem demez pen der gibi. İşte tüm kavramların aynı zamanda 3 delalet türü var. Birincisi Mutabakat delaleti; kavramın içermiş olduğu anlamın hepsine birden delalet eder. Mesela insan lafzının hem natık hem canlı anlamlarına delalet etmesi. İnsan lafzının içermiş olduğu tüm manalara delalet etmesi mutabakattır. Bu anlamların herbirisine ayrı ayrı delalet etmesi içlemdir. Alt başlıklarına da delalet ederse çağrışım olur. İnsan düşünür manasını geçtik, işte internete girer, uyur, yemek yer, uzaya gider falan  hepsi çağrışımdır. ibn Sina’nın örneği çatıdır. Çatı varsa duvar vardır, dolayısıyla duvar çağrışımdır. Mantığı ilgililendiren kaplam-içlem delaletidir. Çünkü çağrışımın sonu yok. Mesela insan dediniz, sonusuza kadar anlamları bağlantılandırabilirsiniz, insan deyip uzayı kastetmiş olabilirsiniz. Çağrışım yoluyla bu olabilir, fakat mantık bunu incelemez. Her kavramın en temel özellikleri kaplam ve içlem delaletidir.

İnsan dedik. İnsan kavramından pay alan her birey bu kavramın kaplamını oluşturur. Kümeseldir, matematiksel olarak ifade edilir. İnsan nedir dediğimiz zaman verdiğimiz tüm cevaplar ise içlemdir. Biz tanım yaparken bu içlemler arasında hükümlerle tanım yaparız, fakat hepsiyle yapamayız. Nefes alan derseniz efradını cami, ama ağyarını mani değil. İnsan kavramını merkeze aldığınız zaman bazı içlemsel özelliklerin daha zati olduğunu görürüz. İçlem daha çok niteliklerdir. İnsan nefes alan bir varlıktır, ama insanı tanımlarken nefes alan canlıdır diyemeyiz.Biz insandan bahsederken farklı şeyler kastedebiliriz. Bazen canlı olması yönüne vurgu yaparız, bazen düşünme. Fakat kavram aynı kavramdır. İşte bu farklı kasıtlar delaletlerini iki grupta topladık. Kaplam ve İçlem. Sonra içlem arasında tasnif yapıyoruz. Bazıları zatidir, bazıları arazidir. İnsan Düşünen canlıdır dersek başka canlı girer mi? Hayır.  Amaç kavramı tahdit etmek, diğer kavramlardan ayırmak. Zaten dış dünyada çokluk olmasa kavramsallaştıramayız. Çokluğa benzerlik ve farklılık olarak bakıyoruz.

Şimdi insan ile bitkiyi ayıran en temel nokta nedir? Canlı ile inorganik arasındaki en temel ayrım nedir? Gelişme, büyüme. Büyüyebilen şey canlı oluyor. Türlerin en temel ayrımlarını büyüme olarak tespit ederiz. Bitkiden hayvanı ayıran en temel özellik intikal hareketi diye söylenmiş, irade. Böylece hayvan kavramı ortaya çıkmış olur. Tüm bunlar kavramların içlemsel anlamlarıdır. Eğer bu anlardan birini merkeze alırsak, mesela düşünmek, o zaman zati özellik olur. Ama eğer insanı merkeze alırsak ozaman arazi bir özellik olur. Aynı özellik mesela hayvan için zati bir özellik olurken insan için arazi bir özellik sağlar. Nefes almak, canlılık için zati özelliktir, hayvan için arazidir. Olmazsa olmaz olması hiçbirşey ifade etmez. İnsan havasız yaşayamaz, ama hava onun için zati özellik değildir. Zati özellik, o türün dışındakileri dışarıda bırakabilecek bir özellik olmasıdır. Arazi özelliklerde arazı mufarık, ve gayrı mufarık olarak ayrılır. Bazıları insandan asla ayrılmaz, bazıları ayrılabilir. Saçı olan varlı, değişebilir. Bazıları ayrılmaz ama arazidir.

Mesela gülme, düşünme sadece insana ait olan özelliklerdir. Biz insanı tanımlarken bu şekilde tanımlamayız, ama o sadece insana hastır. Bu özelliklerin hangisi en temel ise biz ona  zati özellik deriz. Mesela insan gülen canlıdır demek mi daha kesin bir tanımdır, yoksa düşünen bir canlı mi? akıllı olan canlı aynı zamanda bu özellikleri taşır. Hangisi ontolojik olarak en önce gelirse odur. Ama diğer türlerde gözüken özellikler İLE sadece o türe özel özellikler İLE o türün en temel ayırımı hepsi birbirinden ayrılmıştır. Mesela bu şekil nedir diye sorduğumda ilk verdiğiniz cevap türdür; üçgen. Peki üçgen, kare, daire nedir dersem en fazla geomterik şekillerdir dersiniz. Cins kavam şekildir. Peki bu şekilleri ayıran en temel özellikler, sadece kendisi ne ise o yapan, yani mahiyeti nedir? Üçgenin en temel ayrımı 3 kenarının olması. Üçgen oluştuktan sonra bunun alt başlıkları olabilir, ama en temel tek özelliği, üçgeni üçgen yapan zati özelliktir. Daireden 3 kenarlı olmak ile ayrıldı. Şekil dediğimiz cins olan kavram da onun zati özelliğidir. İç açılarının 180 olması ise lazimi dediğimiz, sadece üçgen türünde olan bir özelliktir. Fakat 3 kenarlı olması bunu da içeren daha genel, zati bir özellik olduğu için üçgeni tanımlarken 3 kenarlı olan şekildir deriz. Yani sadece o türe özgü başka özellikler olabilir, fakat onlar zati olmak zorunda değillerdir. İşte bir kere üçgen zati olarak bir varlık kazandıktan sonra peşinden gelen tüm özellikler lazimi özelliktir. Bunlar türe özgüdür. Üçgeni tanımlarken zati nitelik taşımazlar, arazi gayrı mufarık olarak anılır, lazimidir.

Bir kavramı diğerlerinden ayıran en temel özellikleri tespit ederken her kavramın bir kavramsal delaleti vardır, bir içlemsel delaleti vardır. Mesela hadis ile alakalı mürsel dersek mürsel kavramına giren tüm hadisler onun kaplamı olur. Hasen hadis deyince o kavrama giren tüm hadisler kaplamı oluşturur. Fakat hasen hadisi mürsel hadisten ayıran en temel özellik nedir dersek bu tüm özellikler onun içlemsel özellikleri olur. Bir kavramın nitelikleri, zati olsun arazi olsun, içlemsel delaletidir. Ona uyan tek tek hedisler niceliksel olarak kaplamsal özelliklerdir. Üçgenin tüm özellikleri içlemsel delalettir, şu şu şu üçgendir göstermek ise kaplamsal delalettir. Dolayısıyla içlemsel delaleti temelde ikiye ayırmıştık. Kaplamsal delalet ise 4 e ayırıyoruz, kaplamsal olarak kavramlar arasındaki ilişkiler:

  1. eşitlik – müsavat
  2. ayrılık – mübayenet
  3.  tam girişimlik – umum husus mutlak
  4. eksik girişimlilik – umum husus min vechi

Kaplamsal açıdan İnsan kümesi ile Düşünen varlık kümesi eşittir. Tüm insanlar düşünen varlıklardır diyebiliriz. Fakat İnsan kümesi ile Kul kümeleri kesişmez. Hiçbir kuş insan değildir, hiçbir insan kuş değildir deriz. Canlı olmak açısından kesişebilir, ama kavramsal olarak asla kesişmezler, mübayenet. Canlı olmak, yemek gibi özellikleri kesişebilir, içlesmel olarak yani, fakat kaplamsal olarak kesişmezler. Kuş kümesi ile Hayvan kümesi arasındaki ilişki ise tam girişimliliktir. Her kuş canlıdır, ama her canlı kuş değildir deriz. Sonra müslüman ve almanlar arasındaki ilişkiye bakalım. Her müslüman almandır diyemeyiz, hiçbir alman müslüman değildir de diyemeyiz. Bazı almanlar müslümandır, bazı müslümanlar almandır diyebiliriz. Bazi balıklar memelidir, bazıları değildir. Bu eksik girişimliliktir.

İçlem ve kaplam hakkında bir husus daha vardır; içlem arttıkça kaplam azalır, kaplam arttıkça içlem azalır- makusen mütenasiptirler. Mesela sahih hadis kapsamına giren 5000 hadis varsa bunlar tek tek sahih hadis kavramını oluşturuyor, sahih hadis nedir dediğimiz zaman özellikler içlemi olşturuyor. Bazı özellikleri diğer türlerle ortak özelliği, bazı özellikleri sadece kendi türüne özgü, bazıları ise tamamen onu o yapan özellikler, zati özellikler. Buna göre Ahmed’in kaplamı var mıdır?  Tek kişidir. Ama içlemi çok geniştir. Insan, varlık, büyük, vs. Ama mesela canlının kapsamı çok fazladır, ama içlemi nedir? Cisimdir, varlıktır, yaratılmıştır dersiniz biter, şablon bir yerde biter. Üçgenin ondan ayrılmaz özelliği – ama onu o yapan  özellik değil- lazimi özellikler. İnsanın kaplamı 7 milyardır, canlı nın kaplamı neredeyse sonsuz, ama içlemi az. Aralarında ters bir orantı var. Mesela siz 2B sınıfısınız, yukarı doğru 2. Sınıflar – ilahiyat fakültesi – marmara üniversitesi – üniversiteler – YÖK – Devlet vs. Bir yerde biter, nihayetinde. Şimdi sınıfta Refik var. Refik’in özellikleri nelerdir? 2B sınıfındadır, 2.sınıflardadır, ilahiyat fakültesi öğrencisidir, marmara üniversitesi öğrencisidir, öğrencidir vs. diye gider. Dolayısıyla kapsam olarak en alttaki içlemsel olarak en fazla özelliğe sahip olandır. En yukarıda ise kaplamı en geniş olandır, mesela ilahiyat fakültesi. Bunun kapsamı 2000 kişidir. Ama özellikleri nedir? marmara üniversitesine bağlıdır, yök’e bağlıdır, bitti. Refikten çok daha az içlemsel özellikleri vardır. Bu sıralama içerisinde yukarı doğru kaplamını oluşturur, aşağı doğru içlemini olluşturur (klasik mantığa giriş s.67). Biz bir kavramın kaplamını biliyorsak açık, vazıh olur. İçlemini biliyorsak seçik,sarih olur. Kaplamını bilmiyorsak kapalı, muğlak olur. İçlemini bilmiyorsak örtük,müphem olur. Bir balık bulursunuz, özelliklerini bilemeyebilirsiniz, onu bilimsel olarak diğer balıklardan ne ayırır bilmeyebilirsiniz. Birşeyi tanımlamak için kapsamını bilmelisiniz. Tanım yapmakda bu demektir, yargıya hükme varmaktır. Mesela taş cisimdir. Cisim …’dir demek zorundasın. Cisimi kuşatan bir kavramın olması gekerir. Cisim 3 boyutlu …’dir dersin? 3 boyutlu mevcuttur diyebilirsin. Peki mevcut nedir? Var olandır, mevcut vardır diye tanımlayabilir misin? Hayır. Bir yerde bitmek zorundadır. Siz herhangi birşeyi tanımlarken bir üst kavram ile tanım yapmak zorundasınız. Onu oluşturan zati bir özellik ile yapmak zorundasınız. Mesela gazali der ki kavramlar mutlaka birşeyi tahdit eder. Tahdit etmek için sınırın dışında birşeyin olması lazım.

Buradaki amacımız en üst kavramdan en genel kavrama kadar bir tasnif yapmaktır. Bu ilişkilerin karmasından 5 tümel kavram; cins, tür, fasıl, hasse, ve arazi vasf dediğimiz yapı çıkar. Bu yapı aynı bilgisayarın en temel sistemi gibi insanın kavram oluştururken kullanmış olduğu en temel şablondur. Bu bilgiler üzerine tanımlıyacağız o sistemi, ve tanım ne yapılır göreceğiz.

Önceki İçerikİslam Tarihi – Gülgün Uyar Ders Notları
Sonraki İçerikMECELLE’NİN İLK 90 MADDESİNİN AÇIKLAMASI